barbha

Barbha'nın maceraları:)

Çarşamba, Ağustos 30, 2006

Herkes Gitti, Ben Beklemede:(


Çağlacım Polonya'lara gitti. Ayırma işareti nasıl olacak burada tam bilemiyorum, umarım doğrudur. Gerçi bununla ilgili bir kural olmayabilir, ne de olsa olağan bir kullanım değil. Kaç tane Polonya var değil mi:)

Hanımefendi akademisyen olduğundan, kadın iş gücü üzerine sunum yapıp Avrupalı'ları (bak yine ayırma işareti. Bir bilen varsa "comment" kısmına bekliyorum.) aydınlatacak. Şimdilik bensiz gitti, neyleyelim. Keşif birliği aslında o. Keşfedecek, sonra beraber gideceğiz.

Özledim. Bir yol fotoğrafı koyayım o vakit. 2004 Nisan'ında, Amasradan dönüş yolları. Yol yorgunluğu.



Başka gezen yok mu? Tabi ki var! Burcumuz ve Yaseminimiz de (burada kullanmıyorum efendim o işareti. Gerildim.) Datça Palamutbükü'nde tatil havasındalar. İkisi de son anda izin alabildiler, dün öğleye kadar muğlak olan tatil bugün gerçekleşti. Onlara da buradan iyi tatiller diliyoruz. Ama sadece dilemekle kalmıyor, onları da ifşa ediyoruz. Tribute!



Eee. Yücel ders çalışmada, ben de çeviri yapmaktayım şu an.

Bize sabır, onlara iyi eğlenceler:)

EDIT (31.08.2006): Yahu bugünlerde malum ortopedik virüs var ortada. Berkay da mağdurlarındandı. Berkay paşa Zonguldak'ta aile saadeti yapmakta imiş. O yetmezmiş gibi, zevcesi Duygu hanım da Kerpe tatilinde imiş, hatta dönüşte blogda tatil yazısı yazıp beni kıskandıracak imiş! Yazsın bakalım, tatil dağarcığımıza yeni eklemeler olsun fena mı:)

Saygılar sunuyorum efendim.

Pazar, Ağustos 20, 2006

Uçurtmalar Coştu!

Bugün aslında Çağla'nın yoğun bir çeviri işi vardı. Ben de ona yardım etmeliydim, ancak Burcu ve Yücel (ki kendisi uçurtma bahçevanı olup ucurtmabahcesi.blogspot.com adresinden takip edilebileceğini daha önce de burada belirtmiştim.) beni aradılar. Çok çekici bir teklif vardı, uçurtma uçurmak!

Tabi ben Çağla'ya söylemedim bile en başta. Nitekim gidemeyecektik ve üzülme ihtimali de yüksekti. Ama sonra konuştuk, birden çelişkilere düştü: "ne zaman döneriz? acaba gitsek mi? akşama iyi çalışırız di mi?"

Bu arada tabi biz sanıyoruz ki Ahlatlıbel'e gideceğiz. Meğer Çamkoru gibi daha da müthiş bir teklif söz konusu imiş! Çağla, saat 5 gibi eve dönmüş olmak kaydıyla gidebileceğimizi düşündü. Ben bu durumuı Burcu'ya anlattığımda Burcu da "ya aslında 6'yı bulur ama sen 5 de" dedi. E artık buradan ifşa etmenin bir sakıncası kalmamış olsa gerek nasılsa geçti gitti:) Hem Burcu'nun da kötü bir niyeti yok ki! Çağlacık eğlensin ister:)

Neyse, gittik Çamkoru'ya. Termosta çay, yanımızda börekler vs. Ve tabi ki uçurtmalar!

4 kişiydik ama bir ara gökyüzünde 6 uçurtma vardı.

Yanımızda götürdüğümüz uçurtmalar şunlardı: (yanlış anımsamıyorsam tabi)

2 parafoil
1 büyük parafoil
1 büyük delta (84") (Çağlacıma doğumgünü hediyem)
1 genki (yücelin el emeği)
1 super flyer (Burcu'nun gözbebeği - Mert hediyesi)
1 çift ipli (ne harika bir şey o!)
1 paraşüt (öyle işte. paraşüt. parachute catch)
1 nylon dragon
1 3d


anımsayamadıklarımı da yarın ucurtmabahcesi'nde Burcu'nun kaleminden okursunuz artık. Hem fotoğraflar da onlarda. Orada yayınlanacakmış, biz de öyle görebileceğiz.

Ama müthiş bir gün oldu.

Başka neler var... Akşam semaverim geldi! Buradan Alper'e de çok teşekkür sunmalıyım. Balkonda hemen bir semaver keyfi yaptık ki sormayın.

Bir de dün Cem ve Sevil'in kızları Deniz'i gördük. Nasıl dünya tatlısı bir canlı o öyle! Dokunmaya kıyamadık. Eser'in (teyze) sözüyle: Ankara'ya deniz gelmiş, hoş gelmi sefa gelmiş!

Şimdilik bu kadar. Gözlerimden uyku akmakta. Hoşçakalınız efendim.

Herkese Geçmiş Olsun:(


Kasım'la birlikte Hüseyin'in düğününe gittiğimizi söylemiştim. Kasım efendi 30'a merdiven dayamasına rağmen halı sahalardan da geri kalmadığı için, bir halı saha macerasında aşil tendonunu ( achilles tendon) koparmış! Yanda Kasım ile benim, 2003 yazından kalma bir fotoğrafımız görülebilir. Kasım Hoca'nın nikahından 10 gün kadar sonra, Aydın'da kafeterya'da.

Beni aradı o gün. Ameliyat sözünü duyunca morali bozulmuş, okuldan uzak kalacağım filan diyor. (tabi yeşil sahalardan uzak kalmak babında daha uzun konuştuk ama işte öyle demek hoş olmaz) Her neyse, ameliyatı başarılı geçmiş. şimdi kalçaya kadar alçı ile birlikte yaşamak durumunda. bu sıcaklarda kendisine kolaylıklar diliyor, geçmiş olsun diyorum.

Ayrıca aynı günlerde Berkay hoca da omzundan ameliyat oldu. O zat-ı muhterem de Ankaragücü maçlarından geri kalmadığı için, çılgın taraftarlar tarafından sıkıştırılmak suretiyle sol kolu ile kendisi arasına giren boşluğu müteakip zamanlarda 3-4 kere daha yaşamak durumunda kaldığından artık en son ameliyata karar verdi. Ameliyatı başarılı oldu. Ona da buradan bolca geçmiş olsun diyelim.

A bir de annem Aydın'da şanssız biçimde yere düşmüş, onun da ayağı 3 gün alçıda kaldı. Pek sorun yokmuş şimdi, ama zorlanıyor biraz. Ona da geçmişler olsun. Ellerinden öperim.

Salı, Ağustos 15, 2006

Hüseyinimi Evlendirdik


Ortaokul (ve hatta dersane deneyimimizi sayalım, ilkokul!) arkadaşım, güzel dostum Hüseyin Emre'yi bu haftasonu İstanbul'da evlendirdik!

Şirin kızımızla kendilerine bir ömür mutluluklar dilerim. Fotoğrafta, Kasım ve Nur'un nikahının ardından 2003 yazında Aydın'da çay bahçesinde genç çiftimizin mutlu bir pozlarını görebilirsiniz.

Nikahta ve ardından akşam yemekte, Aydın Anadolu Lisesi'nin efsanevi 96 mezunlarından muhtelif arkadaşlar birlikteydik. Umut Gürcü, Nuri Çelikboy, Ersin Çevik, Kasım Akbaş, Ersan Topaloğlu, kardeş liseden Ali Selçuk Kaya, Nuri ve Ersin Beylerin sevgilileri, Kasım beyefendinin eşi, hep birlikte güzel bir rakı akşamı yaşadık. Gerçi gittiğimiz yerde Efe ve Mercan taleplerimiz geri çevrildi, ister istemez Amerikan rakısı (Yeni Rakı) içmek zorunda kaldık ama olsun. Ara sıra prensipleri bozmanın bir zararı olmaz:)

E sonra ne oldu? Yine Ankara'nın bozkırına düştük.

Hüzün vesselam...

Çarşamba, Ağustos 02, 2006

Kadırga'da Tatil

22 -28 Temmuz 2006 tarihleri arasında, Behramkale – Kadırga Plajı’nda tatil yaptık. Öncelikle belirtmem gerekir ki, muhteşem bir koy ve gerçek bir tatildi. Tabi “gerçek tatil”den ne anlaşıldığının da önemi var. Ben tatil yapmayı “dinlenmek, huzur bulmak, kaygısızlık” olarak algıladığım ve böylesini tercih ettiğim için, barlarla, müzik ve eğlence(!) ile harmanlanmış tatil yerlerini sevmem, hazzetmem, anlamam. Son dört yılda tatil yeri tercih grafiğim de sanırım bu durumu açıklayacaktır: 2003– Olimpos; 2004- Kabak/Faralya, Kelebekler; 2005- Hisarönü/Marmaris, Akyaka; 2006- Kadırga/Behramkale.

Diyeceksiniz ki Olimpos burada ne arıyor? E aslında 2003 yılı, Olimpos’un da güllü dallı piyasa ortamı haline gelmediği, Ankara Kızılay’da meşhur olan “gündüz engürü/ezgi-akşam gölge” tiplerinin henüz o kadar ortama rengini veremediği, zaten ki gölge gibi bir kabusun oralara bulaşmamış olduğu belki de son yıl idi. O yıl oranın biraz tadını çıkardık, ki bundan sonra artık gitsem de sakin ayları tercih edeceğimi biliyorum. Kalabalık aylarda Olimpos’u piyasa gençlerine bırakmak en iyisi. Ama o dönem tatil çok da hoş olmuştu. Onunla ilgili yazdığım bir yazı vardı, bulabilirsem buraya eklemeye çalışacağım.

Kelebekler’de benzeri bir bozulma olabilir mi bilemiyorum. Aslında “tatilci” tipi Olimpos ile aynı. Nitekim Kelebekler’e gittiğimizde, oradaki işletmeci “amca” daha önce de Kelebekler’e gelip gelmediğimizi sormuştu, “hayır, ama geçen yıl Olimpos’a gittik” dediğimizde “e yaani burada da hayata ayynı pencereden bakan insanlar var anlıyor musunuz, ayynı insanlar var.” cümlesi bizi biraz korkutmuştu. Kaldığımızda da (insanlar açısından) durumun çok da farklı olmadığını gördük. Ama bozulmaya daha “namüsait” durumu umut verici. Yani ne olursa olsun Olimpos kadar bozulamayacaktır. Hele paparazziler Olimpos’unun (geçen yıl orada da kadrolu paparazziler vardı, bu sene ne oldu bilmem) son dönem haliyle kıyaslayınca, karayoluyla ulaşımı da olmayan Kelebekler’in gerçekten (nispeten) umut verdiğini kabul etmek lazım.

Her neyse, bu sakin tatil anlatma hevesi yazıyı da kendi rengine boyadı hemen. Kadırga’yı anlatacaktım ben?

Kadırga için Ankara’dan Kamil Koç ile Küçükkuyu’ya kadar gittik. Küçükkuyu’dan bizi arkadaşlarımız arabayla aldı, ancak otobüsten indiğimiz yerin karşısında Kadırga minibüsleri vardı. Minibüsle de ulaşım rahat. Küçükkuyu-Kadırga arasındaki yol zaten çok keyifli bir yol. Bisikletle de tadı çıkarılabilir, denemek lazım.

Küçükkuyu’da az biraz zaman geçirme şansınız olursa, Adatepe Zeytin Müzesi (adı tam böyle olmayabilir. Adatepe derseniz gösterirler.) gezilesi yerlerden. Geleneksel zeytinyağı üretim yöntemlerini görebilirsiniz. Ayrıca müzenin hemen önündeki satış yerinden zeytin, zeytinyağı, zeytin ezmesi, marine zeytin vs gibi her tür zeytin ürününü alabilirsiniz. Fiyatların biraz tuzlu olduğunu belirtmeliyim. Özellikle de zeytinyağı fiyatları oldukça yüksek.

Kadırga’da biz daha önceden rezervasyon yaptırdığımız “Dolphin Pansiyon”da kaldık. Odalar çok temiz olmasa da yatılabilecek kadar iyiydi. Pencerelerde sineğe karşı tel vardı, ancak zaten hemen hemen sürekli rüzgarlı bir yer olan Kadırga’da biz sivrisinek sorunu yaşamadık.

Pansiyon hemen deniz kıyısında. Yani çok yürümek zorunda kalmadan denize girebiliyorsunuz. Ancak arkadaşlarımız daha merkezde olan Park Otel’de kaldığı için biz her gün oraya kadar yürüyüp oradan denize girmeyi tercih ettik. Park Otel’de yarım pansiyon gecelik kişi başı 60 YTL idi, Dolphin Pansiyon’da yarım pansiyon gecelik kişi başı 30 YTL idi. (Ulaşmak isteyenler için Telefon: 7217076) Ama Park Otel ile ilgili eleştiri ve yorumları diğer arkadaşlara bırakarak, Dolphin Pansiyon hakkında eksileri artılarıyla kısa bir bilgi vermek isterim.

Pansiyonda kaç gece kalacağımızı sordular ve parayı peşin aldılar. Bu kısmı biraz rahatsız ediciydi, çünkü erken ayrılmaya da karar verebilirdik. Uzun süre turizmle uğraştığım ve aile içinde turizm işletmeciliği geleneği de olduğu için bu durumu yadırgadım. Ayrıca biz rezervasyon aşamasında 35 YTL fiyat almış ve 30 YTL’ye anlamıştık. Gittiğimizde de bu durumu söyleyip ödemeyi 30 YTL üzerinden yaptık. Onlar da kabul ettiler, ama “şu an müşterilerimiz 40 YTL’den kalıyor, lütfen bu fiyatı kimseye söylemeyin” dediler. Oysa o gün ve takip eden günlerde gazetelerde Dolphin Pansiyon’un 30 YTL gecelik ücret belirten ilanları çıkıyordu. Çok da önemli bir mesele olmadığından gündeme getirmek istemedik. Ama küçük çapta bir rahatsızlık oluşturduğunu da belirtmek lazım.

Bir başka küçük sorun, her gün taze ekmek alınmasına karşın “önce bayatları bitirelim” mantığıyla taze olmayan ekmeklerin kahvaltıda sunulması idi. Biz diğer otellerde bayat ekmekleri “kızarmış ekmek” haline getirip kahvaltıda seçenek olarak verirdik, ancak bu halde servis edildiğine ilk defa tanık oldum. O yüzden 3. günden itibaren kahvaltı için kendimiz dışarıdan taze ekmek aldık.

Ekmek ayrıntısı dışında kahvaltılar ve akşam yemekleri kesinlikle çok güzeldi. Kahvaltıda iki çeşit zeytin, domates, salatalık, vişne reçeli, bal, tereyağı, tulum peyniri çıkıyordu. Elbette sınırsız çay. Akşam yemeklerinde mutlaka ya tatlı ya da meyve ikramı geliyordu. İlk akşam yemeğimizde şarap ikramı da vardı. İki akşam balık çıktı. Balıklar da başarılı şekilde pişirilmişti. Buradan tekrar teşekkür etmem gerekir.

Daha anlatacak çok şey var. Kadırga'yı bitirmedim, oradan Cunda'ya gittik, harika bir sofra (yok yok harika demeyelim, rakı yoktu saat ve durum itibariyle.) kurduk. Onları da sonra anlatacağım.

Bu arada, hem büyübozumcu kasım hocama hem de "çok yaşayın yücel bey"e (ki kendisi -her ne kadar artık gerçek bir dikiş makinesi sahibi olmakla "makineli tarım" teknolojisine geçmiş olsa da- uçurtma bahçevanıdır, http://ucurtmabahcesi.blogspot.com/ adresinden izlenebilir.) assos önerileri için çok teşekkürler!